Bugün 13 Ekim 2025…
Dünyanın sıfırlandığı milat noktasından bugüne iki bin yirmi beş yıl, on ay, on üç gün geçti ancak değişen pek bir şey yok.
Savaşların gölgesinde kan ve göz yaşı, iki bin yılı aşkın süredir kesintisiz devam ediyor.
Bu din savaşları, iki milenyum daha devam edecek mi?
Yoksa biz insanlık olarak, bu dinler tarihi savaşlarına artık bir son verecek miyiz?
Aç yatıp aç kalkan milyonlarca çaresiz insanın yaşadığı bu dünyada, her gün çoluk çocuk demeden binlerce insanın acımasız bir biçimde yaşamını yitirdiği bu yerkürede insanlık nereye gidiyor diye soruyoruz?
Şu satırları yazdığımız dakikalarda dahi hayattan umudunu kesmiş milyonlarca insanın bulunduğu bu yeryüzünde şuan dahi, cinayetler, tecavüzler ve katliamlar yaşanmakta.
Peki bunlar neden oluyor?
Yeni Çağ’a, Bilgi Çağı’na girildiği söylenen bu zamanda bunlar nasıl yaşanabiliyor?
Gerçekten Bilgi Çağı’na girmiş olsaydık bunlar olabilir miydi?
21.Yüzyılda Yeni Çağ’ın başladığı bir dönemde böyle vahşetler nasıl yaşanabilir?
Dünyada vicdan sahibi her insanın sorduğu sorular bunlar…
Ülkemizde ve dünyada sistemin çürümüşlüğünü artık toplumun hemen hemen tüm katmanları görmek zorunda kalıyor ancak halen daha bunları görmek istemeyen belli bir kesim de bulunuyor.
Kendini Müslüman, Hristiyan veya Yahudi olarak gören sözde muhafazakarların önemli bir kesiminin de bu yaşanan cürümler karşısında yeterli tepkiyi ortaya koyamaması, bu inanç sistemlerinin aslında bir birlerinden beslenen yapılar olduğunu göstermesi açısından önemlidir.
Bilimsel verilerin ışığında bu duruma “Simbiyotik İlişki” (Ortak Yaşam) diyebiliriz.
Doğada birbirlerinden beslenen ve yararlanan canlılar için simbiyotik ilişkiye çok sayıda örnek gösterilebilir.
(Örnek Bknz: https://tr.wikipedia.org/wiki/Ortakya%C5%9Fam )
Yozlaşma (dejenerasyon) alabildiğine yoğun bir biçimde toplumun tüm katmanlarına yayılmış durumda.
Yolsuzluk, sahtekarlık, çeteleşme, sokak ortasında cinayetler artık her gün yaşanan sıradan olaylar durumuna geldi.
Adaletsizlik, gelir dağılımı uçurumu, kayırmacılık ve liyakatsizlik, çok büyük bir çöküşün ayak seslerini bizlere haykırıyor.
Çocuk ve kadın cinayetleri, kundakta bebekleri öldüren “yeni doğan çetesi”, 6 yaşında kız çocuklarının sözde evlendirilmesi ve istismar edilmesi, yurtlarda erkek çocuklarına dahi toplu tecavüz olayları, her gün televizyonlarda duyduğumuz haberler arasında sıradanlaştı.
Peki bunları neden yaşamak zorunda kalıyoruz? Hiç düşündünüz mü?
Bunların olmasının sebebi nedir?
Dünya yeni bir uyanışa hazırlanıyor olabilir mi?
İnsanlığın gelişimi (tekamülü) ve uyanışı için bunlar yaşanıyor olabilir mi?
Artık tüm bu yozlaşmanın durması, insanlığın yeniden yükselişi ve evrimi için daha nelerin olmasını bekliyoruz?
Tüm bu yaşanan çürümüşlüğü anlamak istemeyenler, zaten bunları hiç bir zaman anlamayacaklar.
Onlar için cehennemin kapıları sonsuza kadar açık kalacak.
Maalesef onlar için yapılabilecek hiç bir şey yok.
Onlar hak ettikleri biçimde bir daha dönmemek üzere, yer yüzünden silinip gidecekler.
Peki buradan çıkış nasıl olacak?
Şuan cehennemi yaşayan dünya ne zaman evrensel değerleriyle yeniden bir araya gelecek?
Yerküre, cennetine ne zaman kavuşacak?
Daha ne olmasını bekliyoruz?
29 Ekim 1923’de Uluğ Önder Gazi Mareşal ATATÜRK’ün liderliğinde, kurucu ilkeleriyle, Türk Töresi Üretim ve Yönetim Biçimiyle, dünyada ki tüm mazlum uluslara umut ışığı olan TÜRKİYE CUMHURİYETİ’nin açtığı yolda tüm dünya insanlığı ilerleyecektir.
Türk Töresi Yönetim Biçimi’nin (Kemalizm’in) evrensel ilkelerini yeniden hayata geçirmek zorundayız!
Kamalizm, düşünen ve sorgulayan özgür bireylerden oluşan bir Ulus için, eğitimde fırsat eşitliğini temel alır.
Devletin temel görevlerinin başında olan Eğitim hakkına erişim, her yurttaş için eşittir.
Milletin aklıyla ve vicdanıyla aydınlanması ve çağdaş bilimin ışığında özgürleşmesi hedeflenir.
Türk Töresi’nin “Eşitlik ve Paylaşımcılık” ilkesi gereği; üretim araçları, sermaye ve zenginlik, toplumun tüm katmanlarına eşit bir biçimde yayılır.
Sermaye ve üretim araçları, küçük bir azınlığın elinde toplanamaz.
Türk Devrimi, sınıf çatışmasını değil, Millet Dayanışmasını temel alır.
Toplumun tüm kesimleriyle birlikte kaynaşmış bir biçimde, sınıfsız ve imtiyazsız bir Millet ülküsünü hedefler.
Büyük Önder ATATÜRK’ün ifade ettiği gibi;
“EGEMENLİK KAYITSIZ, ŞARTSIZ MİLLETİNDİR!”
Hiçbir zümre veya grup, Millet iradesi üstünde olamaz.
Adalet, eşit yurttaşlığın temelidir.
Hiçbir kişi, kurum veya güç hukukun üstünde değildir.
Türk Töresi Yönetim Biçimi’nin özünü bu ilkeler oluşturur.
10 Kasım 1938 ile duraklatılan Kamalist Türk Devrimini kaldığı yerden Bilimin ışığında geliştirerek devam ettireceğiz.
Anadolu’dan Doğan Güneş, yine tüm dünyayı aydınlatacak, biliyoruz.
Ezilen ve haksızlığa uğrayan, zulmedilen başta tüm Türk Cumhuriyetleri olmak üzere, dünyanın tüm ulusları O kutlu Güneş’in altında yeniden aydınlığa kavuşacak.
TÜRK BİRLİĞİ’ni, on binlerce yıllık geçmişe sahip bu köklü temel üzerine kuracağız.
Bu temel, bizim en kıymetli hazinemizdir.
Muhtaç olduğumuz kudret, damarlarımızda ki asil kanda saklıdır.
Ne mutlu ATATÜRK’ün izinden gidenlere!
Ne mutlu TÜRK’üm diyene!
YAŞASIN TÜRK CUMHURİYETİ!
YAŞASIN TÜRK ULUSU!
Tolga YİRMİBEŞOĞLU
13.10.2025