Bugün Türkiye’nin karşı karşıya olduğu en temel sorun, sadece hükümetlerin ya da partilerin değişmesiyle çözülecek bir sorun değildir.
Çünkü mesele, iktidarların ötesinde, bizi çevreleyen emperyalist düzenin zincirleridir.
Bu zincirler, dış borçlarla, ithalat bağımlılığıyla, çok uluslu şirketlerin dayatmalarıyla ve uluslararası anlaşmalarla örülmüş; ülkenin kaynaklarını sömürerek tükenme noktasına getirmiştir.
Seçimle hükümet değiştirilebilir. Fakat hükümet değişse bile mevcut uluslararası bağımlılıklar ve içerdeki çıkar ağları varlığını sürdürdüğü sürece, bu ülkenin ayağa kalkması bir hayalden öteye geçmez.
Çünkü bağımlı bir ekonomi ile bağımsız bir siyaset kurulamaz.
Bağımsız bir siyaset olmadan da üretim odaklı bir ekonomi inşa edilemez.
İşte tam bu noktada devrim devreye girer.
Devrim, sadece iktidarın el değiştirmesi değil; bir yeni oluşum, bir formattır.
Geçmişin zincirlerini sıfırlar, geleceğe ulusal egemenlik ve ekonomik bağımsızlık üzerine kurulu yepyeni bir başlangıçla yürür.
Bugün Türkiye’nin ihtiyacı olan devrim iki yönlüdür:
Siyasi Devrim
Halkın doğrudan söz sahibi olduğu, çıkar gruplarının ve vesayet odaklarının tasfiye edildiği yeni bir temsil sistemi.
“Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir” ilkesinin sadece yazıda değil, yaşamın her alanında hayata geçmesi.
Şeffaf, hesap verebilir ve adalet temelli bir devlet düzeni.
Ekonomik Devrim
Dış borç, ithalat ve küresel bağımlılıklardan kurtulmuş üretim odaklı bir milli ekonomi.
Kendi gıdasını, enerjisini ve teknolojisini üreten, halkın refahını önceleyen kalkınma modeli.
Kaynakların yabancı sermayeye değil, halkın yararına seferber edildiği planlı bir ekonomi düzeni.
Bu iki devrim eş zamanlı olmak zorundadır.
Çünkü sadece siyaseti değiştirmek yetmez; ekonomi dışa bağımlı kaldığında siyasal irade yine tutsak olur.
Yalnızca ekonomiyi ayağa kaldırmak da yetmez.
Mevcut çarpık siyasi düzen içinde kazanımlar kısa sürede yağmalanır.
Devrim, işte bu ikili kopuşu aynı anda gerçekleştiren tek yol olduğu için zorunludur.
Bugün bu ülkenin en çok ihtiyaç duyduğu şey, toplumu birleştirecek ortak bir idealdir.
Atatürk döneminde “Ya İstiklal, Ya Ölüm” nasıl bir bağımsızlık şiarı olduysa, bugün de halkı yeniden ayağa kaldıracak bir çağrıya ihtiyaç vardır.
Bu çağrı şudur:
“Ya Tam Bağımsızlık, Ya Çöküş!”
Çünkü bağımsızlık olmadan adalet olmaz, adalet olmadan özgürlük olmaz, özgürlük olmadan da milletin geleceği olmaz.
Fuat YEŞİLKAYA
11.09.2024